KUPA KIZI VE SİNEK VALESİ
Başlığı yazdıktan sonra şu yazılara giriş cümlesi yazmak için harcadığım çabayı anlatamam. Hep zor oldu o ilk cümleyi yazmak. Her seferinde düşünmeden edemiyorum acaba oldu mu diye? Dünyanın en güzel romanına mı giriş cümlesi yazıyorum sanki, tabi ki hayır.
İskambil falı denen bir olay var. Aynı kahve telvesi falı gibi sadece bugünde var olabilen insanın, varoluşunun sınırlarını hem geriye hem de ileriye doğru uzatabilmek için başvurduğu, masumane bir yöntem. Şarkı da var bir tane bu isimde, ondan bahsedecektim. Teoman da bu şarkıyı yazarken eminim ki iskambil falını biliyordu. Yoksa bu şarkıyı anlamlı kılan kupa kızı ve sinek valesi kartları iskambil kartı ile oynanan oyunlarda birer eleman olmaktan öteye gidemezdi.
Bu şarkı , genelde kütüphanede verimli geçirdiğim günlerin akşam üzerlerinde, havanın zifir karanlığının o ilk anlarının yeni yeni sokak lambalarını anlamlı kıldığı, İstanbul'un o yoğun işten dönüş saatlerinin ağır ve bıktırıcı temaşesinin henüz bittiği ve o gün boyu ağzına kadar dolu olan 500T otobüsünün son kalabalık seferini yapıp durakta geri dönüş için benim gibi gideceği yeri unutanları almak için beklediği, birazdan yeni yeni kalabalıklaşan bir caddeye gireceğim saatlerde rastgele dinlediğim ve beni çeşitli hislere gark eden bir şarkı. Yanımdan insanlar geçiyor mesela, tıpkı rüzgar gibi gözlerime değip gidiyorlar. Ben de onlara değiyor muyum acaba? diye düşünmeden edemiyorum.
Kupa kızı mutluluk ve aşk, sinek valesi ise uğursuz, bahtsız genç adamı sembolize ediyormuş iskambil falında. Yani öyle diyorlar. Şarkıyı dinlerken hissettiğim tek şey serkeş bir hayatın içinde tutunmaya çalışan bir adamın hüzünlü bir hikayesi sadece. Garip bir aşk ilişkisi. Bazen yorucu, bol üzüntülü bir hikaye. Hatta öyle bir terk ediş anı var ki şarkıda, terk edene "gitme" dedirtiyor gözleri nemli ve kısık bir sesle. Üstelik bir iskambil falında da çıkmışlar birbirlerine.
Bilmiyorum, hayat akar, devam eder, birileri ölürken birileri doğar. Sevişenler vardır. Koşuşturanlar. Ayrılanlar da tabi. Sait Faik insanları vardır bir tarafta, Barış Bıçakçıgiller. Tutunamayan nice insan. İstiklal gibi bir caddede yan yana yürüyen, o an için kader birliği etmiş, tanışsa birbirini çok sevecek olan insanların hiç tanışmadan öylece geçip gitmesi gibi işte...